6 Şubat 2013 Çarşamba

KİRALIK BİSİKLET

  Hani şu İzmir'in eskiden orta halli ailelerin oturduğu,şimdilerde varoş olan büyüdüğümüz mahalleyi hatırlıyor musun ağabeyciğim?  Sen, Vali Kazım Paşa İlkokulu’na giderken ben de annemle birlikte, üzerimde basma entarimle bayramlarda seni izlemeye gelirdim okuluna. Ama mutlaka gelirken karsı sıradaki şimdi adını hatırlayamadığım daha büyük bir okulun alçak kenar duvarlarının üstünde yürümeyi de ihmal etmezdim, annemin kızacağını bile bile.

  Ne çok özenirdim küçücük aklımla o zamanlar okuluna ve sana. Hatırlıyorum, sen ilkokul bire  giderken ben 5 yaşındaydım ve sen sınıf yetersizliğinden okulun bahçesindeki üstü tenekelerle kaplı mini mini birlerin bulunduğu  barakalarda okuyordun. O zamanlar kılık kıyafet, kış günü ayaklardaki sandalet, soba yanıklarından dolayı yamanmış naylon kumaşlardan siyah önlükler hiç alay konusu olmazdı çocuklar arasında değil mi ağabeycim?  Hatta babamın yoksul günlerimizde sana bisiklet alamamasından ötürü, sen okul için verilen gevrek paralarını biriktirip aç kalarak o karsıdaki okulun köşesindeki eski arsada kiralanan bisikletlere binerdin ara sıra... Hani bu bizim büyük sırrımızdı…




  Bir gün gene, uzak olan babaannemlerden yürüyerek dönerken, ben okulun bahçe duvarında yürüyordum da kulağıma eğilip arsadaki bisikletlere bakarak bu sırrı bana vermiştin. Biliyor musun ben hala tutuyorum sırrını abicim.

  Babam çok üzülürdü sana bisiklet alamadığı için de; buralar yokuş oğlum derdi, o zamanlar pek araba olmayan yollara bahane göstererek. Çok oyuncağımız da yoktu. ikimizin nereden geldiğini hatırlayamadığım ,vagonları parçalanmış eski bir elektrikli treni vardı. Küçücük evimizin tek oturma odasında ortaya koyar sürerdik birlikte kırık voganları arka arkaya dizerdik.

   Sen sakin bir çocuktun, ben de hırçın... Hani erkek çocukları değişirmiş ya, sen hiç değişmedin abicim. Hep sakin, olgun, fedakâr bir erkek olarak kaldın. Bunu da sana hiç söyleyememiştim hep yaramaz ve kaprisli bir kız çocuğu olarak. Aslında her bayram harçlığını benimle paylaşırken hep söylemek istemişimdir gururumu yenerek... Hem artık kimse bana harçlık vermiyor biliyor musun?

  Geçenlerde kendi kendime çok güldüm abicim, yolda yürürken birden aklıma geldi. Gözlerimi kapattım bir an için.(Gene hatırlıyor musun diye soracağım ama ben biliyorum hep hatırlıyor musun diye başlayan cümlelerimin tamamını hatırladığını) Bir sonbahar günüydü hani hava hafif kararmış, bulutlu, ürperten bir rüzgâr esiyordu. Benim üzerimde senden küçülen el örmesi bordo bir yün hırka, sende de kolları artık sana çok kısa kalan kahverengi bir ceket vardı. ittiğimiz tek gezme olan babaannemlerden dönerken sen gözlerini kapatmıştın da benim kolumu tutup hadi bakalım sen götür beni demiştin. Ben dönemeçli yolun tam köşesinde dönmemiz gerekirken sana yürü yürü demiştim de sen yolun sonundaki karşı duvara toslamıştın! 

  Fena halde hem de. Çok ağlamıştın hani!  Terzi Medet ile bakkal Kenan Amca koşmuşlardı yanına... Ağlaman geçince çok sinirlenmiştin. Ama ben ne olur ne olmaz diye bayağı bir koşup kaçmıştım. Gene de beni dövmemiştin.
İşte o zaman; sana şaka yapmak istedim, özür dilerim dememiştim. Ne çok söylemek isteyip söyleyemediklerim var bir bilsen.

  Gecen bayram arifesinde kızlarımı getirdim yanına... Tanıdın mı yeğenlerini abiciğim? Ne kadar büyümüşler değil mi? Nasıl severdin kim bilir onları. Onlar seni çok seviyor abiciğim.. Ufaklık yanından ayrılırken
-Dayıcım biliyor musun? Babam bana yeni evimizde ablamın bisikletini verdi, lastiklerini değiştirdik,
ablama da kocaman vitesli yeni bir bisiklet aldı. Hem ben artık 2 tekerlekli bisiklet sürebiliyorum.



   Hadi güle güle dedi ve ardına bakmadan kolayca ayrılıverdi başından. Ben hala ayakucunda öylece sana bakarken….
Bakma öyle gözlerime ağlamayacağım karşında.

 Özür dilerim tüm yaptıklarım için.


Söylemek isteyip de söyleyemediklerim için…


Bilirsin, benim huysuzluğum işte. 



Ben seni hiç kaybetmek istemedim ki...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder