İkisi de Fransız, erkek sarışın, karizmatik çok da
ünlü olmayan bir yazar. Kadın doktor, iki
çocuğun vermiş olduğu sorumluluk ve işi hayatının bunaltıcı temposu yüzünden
genelde gergin.
Aile içinde yaşanan her zamanki rutin
çocuklara ilgi paylaşımı tartışmaları…
Ve bir gün kadın olduğu gibi çeker gider,
yok olur ya da adam eşinin öyle yaptığını
düşünür. Ama o, karısını her daim
sever, yüzüğünü asla çıkarmaz, ihanet etmez..
Bir büyük karton kutu !
İçinde zarif Fransız kadının bazı özel
eşyaları, birkaç fotoğraf..
Çocuklardan büyük olan on yaşlarında erkek
çocuğu bir gün evde yalnızken kutuyu bulur ve açar…
Benim için filmin en dramatik sahnesidir ve
kendim için bulduğum cevap tam da ordadır.
Kadının parfüm şişesini koklamaktadır çocuk
yüzüne yerleşmiş bir hüzün ve büyük bir yalnızlıkla…
Anne kokusu……………….
Hep özlenen, her zaman ihtiyaç ve güven
duyulan, sakinleştiren…..
Uzun yıllardır kokumu neden
değiştirmediğimi anladım. Benden geriye beni sevenlerin duyduğunda hafızalarını
zorlayacak, belki acıtacak, belki gülümsetecek belki de kızdıracak ama illaki
bir duyguya, bir anımsamaya sebep olacak bir ipucu bırakmak….
Anılarımız bile bazen tesadüfen duyduğumuz
bir kokuyla üşüşmüyor mu başımıza?
Burun, tuhaf ama anıların bekçisi olmuyor
mu çoğu zaman?
Evet filmin sonu, başından farklı bitiyor.
Gerçek bir hayat hikayesi, trajik ve bir o
kadar da yalnız…
Ben ise filmden çok geriye bırakmak
istediklerimi sorguluyorum o andan itibaren..
Hayat mahkemeleri ne tuhaf !!
Nerde, ne zaman kurulacağı belli değil…
Bildiğim tek şey ben gittikten sonra;
herkesin yüreğinden, kalbinden, beyninden
tüm masumiyetimle beraat etmek…..
Sevgiyle….
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder